31 Ocak 2011 Pazartesi

uyyy tıkandım haaa

kalp aritmilerini nasıl sınıflandıracağım diye kafayı yorarken kendim kalpten gidecektim neredeyse abicim sabah sabah bu kadar atraksiyon heyecan bana zarar. sakin lütfen . tansiyon hastası olucam hatta kalk krizi riski ile burun burunayım resmen. sakin azizim sakin. kalbimden olmamak için en iyisi gözlerime bakıtayım ben. ilerledi bu numara iyice herhalde:)oyyy.

good nigth, good luck


Finwe papucu yarım çık dışarıya oynayalım.


sıkıysa yakala

ya ne zaman 23:50 oldu bu saat heeeee!
biri tutsun şunu ya.

bir varmış bir yokmuş

çok çok uzak bir evrende bir zamanlar bir koloni varmış bu koloni zamanın su gibi akıp gitmesi ile lanetlenmiş. zaman hep çok çabuk geçermiş bu evrende. lanetlenme sebepleri  hep bir şeyler yapmak için doğru zamanı beklemeleriymiş. su içmek için bile doğru zamanı beklerlermiş çok yavaş hareket eder hiç acele etmezler hatta her şeyi olabildiğince ertelerlermiş. bunu gören bir büyücü bu duruma çok sıkılıp en sonunda onları lanetlemiş ve artık zaman çok hızlı akmaya başlamış. bir bakıyorlarmış ki gece olmuş bir bakıyorlarmış ki yıllar geçmiş. ilk başlarda pek önemsememişler bu durumu gene ahesteliklerine devame etmişler ama sonra bir de bakmışlar ki istedikleri hiç bir şeyi yapamadan yaşlanıyorlar , sevdiklerine kavuşamadan ölüyorlar. sonunda bu durumdan rahatsız olup büyücüye gitmişler ve ondan bu durumu düzeltmesini artık akıllandıklarını söylemişler bu durumda büyücü onların gerçekten pişman olup olmadığını anlamak için bir test yapmaya karar vermiş . ve o bir ay boyunca koloni halkına bir sürü fırsatlar ve problemler sunmuş. yeni bir iş yeni bir aşk bir hastalık bir sorun . fakat halk ne fırsatları görebilmiş nede sorunlara çözüm getirebilmiş. bunu gören büyücü laneti kaldırmaktan vazgeçmiş ve halkta bu durumla yaşama ya devame etmiş.

özün sözü: durakta uyuyakalan otobüsü kaçırır:)

renklerin içindeeeeee

aslında içten içe bu proceler bitmesin istiyorum ben. boşluk olmasın meşgul olayım bir şekilde aklım meşgul olsun .renklerin içinde olsun ama :)

30 Ocak 2011 Pazar

eee eee eeee

tesadüfen tam şöyle bir müzik çalarken
elimdeki 1.5 lt lik ice tea şişesini bir kaç dakikadır ağzımdan düşürmediğimi farkedip,
duruma uyanmak:)

foram-boğaz

hişt seyirci sana diyorum bu tulumbanın frambuazlısı var şılaklısı var bildiğin çilek işte,portıkallısı var :)
abicim dünya gözüyle bir kere daha bir harika ile karşılaştım ya hakikaten daha da gam yemem.
o yaratıcı tulumbacının ben gözlerin den öperim.
frambuazlı tulumba yapmışlar sanki beni düşünmüşte yapmışlar:)ama sadece frambuzla kalmıyor, karamellisi, çikolatalısı, portakallısı da mevcut ki frambuazlıdan güzel olmasınlar onlarda bir harika:)
Homini Gırtlak Pofidi Kandil Tumba Yatak.

29 Ocak 2011 Cumartesi

Önce Gerçekler Solar Sonra Masum Hayatlar!

büyük zorbamız durmalı durana kadar gerçeği haykırmalı.!
....

yağdır mevlam kar


karlar düşer , düşer düşer .....
karlar yağsın umudun tepesine, elini korkak alıştırmasın böyle bol bol yağsın.
kocaman , lapa lapa  yağsın.
kardan adam yapalım burnuna havuç takalım.
projelere nanik yapalım:)
tatile kucak açalım:)

iyi seçim

güzel listeydi ama bunu özellikle çekip çıkarmak istedim:)


adam

büyük stadyum gibi bir yerin tribünlerindeydim. her yer bomboştu ama ileride ki adamı görüyordum. ona yaklaştım üst katlardaydık. yanına geldim ve elinde kocaman bir kek vardı aslında daha çok kinder süt diliminin keki gibiydi değişik bir şekli vardı. onu alıp alanını ölçmem gerekiyordu. adamın ne kadar aşık olduğunu anlamak için gerekliydi bu. bir kısmını o bir kısmını ben alıp ölçecektik alanını. ben ölçmek için bir parça kopardım yaklaşık olarak yarısıydı ama çok düzensiz bir şekilde kopmuştu üçgen desen değil kare desend değil kenarları girintili çıkıntılı bazı yerleri parabolik ama genede dilimlenmiş bir yuvarlak pasta gibi .alıyordum ve alanını hesaplamaya çalışıyordum . sonra ilerleyen dakikalarda tekrar yapmak zorunda kaldım aynı şeyi .adam diyordu ki bana alanı ölçmen lazım ne kadar aşık olduğunu ancak o zaman anlarız.

28 Ocak 2011 Cuma

çile bülbülüm çileden çıktı

bu rol daha uzun süre devam edecek.
ama benim tarafımdan bir gün biteceği bilinecek.
biteceği gün beklenecek sabırla.
nerden mi biliyorum biteceğini çünkü rolümü yaparken,
gözümün önünde beliren o diğer pencereden dolayı.
gerçeklerin gözümde daha da belirginleşmesi.
hayal ettiklerimin rolümle uyuşmamasının veridiği o sabırsızlık.
ve hayal, gözümün önünde beliren o hayal.
bir an önce oyunu bozup mızıkçılık yapasım var.
ama yapmayacağım zamanla yarışmayacağım.
zamanla takışmayacağım.
doğru söylemiş john lennon çünkü
yapılmamış bir şeyi yapamazsın
söylenmemiş bir şarkıyı söyleyemezsin
ama öğrenebilirsin oyunu kuralına göre oynamayı.
ya olmuyor işte.
o kadar bariz ki.
müneccim olmaya gerek yok.
nasıl bu kadar duyarsız olabiliyor.
nasıl her şey normal miş gibi davranabiliyor.
ya sen nasıl bir insansın ki nasıl bir önemseme yetisine sahipsin ki ,
her şey normal miş gibi davranıyorsun.
hep arkamızı yaslayıp yumuşak minderlere, kaykılınp göbeğimizi kaşıyıp
ne kadar mutlu ve sorunsuz olduğumuzu tekrar edelim değil mi.
bundan beş altı yıl sonrasını görmek se hiç zor değil.
kabusum işte.
offf.
insanların mutlu ve sorunsuz olması bende kaşıntı yapıyor felan değil.
sadece bu derece umursamazlığa tahammül edemiyorum.
beni çileden çıkarıyor .
birisini benimseme nutku atan insanların benimsemeden bir bok anlamaması ,
beni deli ediyor.
her şey eğreti , her şey bir savsak.
suyu akışına bırak felsefesinin bokunu çıkarıp,
bir dolu suyu zebil etmesi beni sinir ediyor.
son olarak.
hareket edin azıcık hareket.
koşun ne bileyim, top oynayıni hoplayın zıplayın dans edin,
sek sek oynayın,
yürüyün ne bileyim mutfağa giderken bir sekerek gidin :)
şöyle bir doğrulun yada:)
kafanızı kaldırın :)


what dreams may come


bana renkleri vereceğini söylemişti ama unuttu.
aslında bunu hiç önemsemedi.
düşünüyorum sonra ...
neyi önemsedi?
artık bana vereceği renkleri istemiyorum aslında,
kendi renklerim için merak içindeyim.
mesela gece mavisi olmadan bitmeyecek kesinlikle.


27 Ocak 2011 Perşembe

el beso del final

güzel şarkı bince.

bonjour princesse

memnuiyetle yenilir ısırılır:)

answer the ?

ask me anything ...
çok şey sorasım var ama sormayacağım.
doğru cevapları bulacağımdan emin olana kadar sormayacağım.
les passant

şişeler

hep dibimdeymiş de ben nereye bakıyor muşum dedirten bir farkediş daha.
illustratör engin öztekin ve çalışmaları bu gün kü fark-ı merciğime yakalandı:)
bu sergiyi kaçırmış olmakta oldukça üzücü ama daha fazlasını görmek için burdan buyrun.
ayrıca bottle lar da çok güzel:) öyle şişelerim olsun içinde balık olayım bende:)




25 Ocak 2011 Salı

doyi taşi maşte

nane limon kabuğu biraz zencefil ..
hapşuuuuuu
hasta olmayacağım olmayacağım.
reddediyorum itirazım var hatta.

oksitosin den dopamine doğru

yaratıcılığımın , simetrimin, bağışıklık sistemimin sebebi atalarımın eş seçerken kendilerine en yaratıcı en neşeli en sevimli en simetrik gelen en iyi gen çeşitliliğine sahip kişiyi seçmeleriymiş. 
ve farkında olmadan koku algıları ile kendilerinden en farklı gen yapısında ki kişileri seçerek cinsel seleksiyonla en iyi evrimleşmeyi sağlamışlar.
annem bir seçim yaparken babamın ter kokusunu duymuşmudur acaba evlenmeden önce onu bilemem ama sanırım beyaz denizci kıyafetleri içinde simetrik yakışıklı yüzünün etkisi olmuş bu bilimsel araştırmaya göre. güvinilir ve iyi bir insan olmasının önemi aslında bilinç altımızda bizde atalarımızdan kalan iyi bir baba iyi bir anne olabilme kapasitemizi belirlemesinden geliyormuş.
siz kafanız da düşüncelerinizle doğru kişiyi hakkında yorumlar yapadurun zaten beyniniz ve hormonlarınız çok kısa sürelerde bu seçimi yapıyormuş.
ama sizin bunun farkına varmanız uzun bir zaman alıyormuş. ama sonra birden oldu gibi geliyor muş.
neyse bu gereksiz bilimsel bilgileri öğrenmiş olmamın sanırım bir faydası yok ziratek merak ettiğim bu araştırmayı yapan bilim insanlarının gerçekten kendi aşklarına nasıl baktıkları:)

sessizlik

adımı söylersen ben artık orda olmam.

akşam üstü ölürüm ben

    ....
    ....
    ....

   Ben ölürsem akşamüstü ölürüm 
   Uzaktan bir bulut geçer 
   Karanlık bir çocukluk bulutu 
   Gerçeküstücü bir ressam 
   Dünyayı değiştirmeye başlar 
   Kuş sesleri, haykırışlar 
   Denizin ve kırların 
   Rengi birbirine karışır 


   Sana bir şiir getiririm 
   Sözler rüyamdan fışkırır 
   Dünya bölümlere ayrılır 
   Birinde bir pazar sabahı 
   Birinde bir gökyüzü 
   Birinde sararmış yapraklar 
   Birinde bir adam 
   Her şeye yeniden başlar 
hatamın tamamını göz önüne aldığımda şu an bazı kısımları tekrardan yaşadığımı ve döngümün yeniden başladığını görüyorum. burda beni sevindiren kısım eğer döngü gerektiği gibi devam ederse çıkıcağımız düzlük çok güzel. ama eğer sonsuz döngüye girdiysem hep böyle döngüm başlayıp sonlanacaksa o zaman bu can sıkar. ben bu düzlüğe çıkma kısmını nasıl stabil hale getiricem. bütün hayatım döngümü tekrarlamakla mı geçecek . aslında döngümün başa tekrardan sarmasının sebebini de biliyorum. yani normal şartlarda 25.derece oda sıcaklığında olmadı elbette. tetikleyici şeyler oldu. ama her zaman beklenmedik şeyler olacaktır değilmi. neyse büyük dünyada ki küçük hayatımda globalleşmenin acısını çekmeye devam edeyim. keşke dışarda ki dünyanın ne kadar büyük olduğunun farkına varmasaydım. keşke . bu sayede ne kadar küçük olduğumu anlamazdım.

24 Ocak 2011 Pazartesi

sayns mayns

gel vatandaş gel taze taze computer enginarı bunlar :)
cilde iyi gelir, mideyi tazeler antioksidan etkisi vardır.
öyle bir acayip etkileri vardır.

22 Ocak 2011 Cumartesi

olmaz demeyin


"rüyamda minik serçeyi dinledim!Sanki normalde hiç dinlemiyormuşum gibi.Çizgi karikatür kitabı gibiydi java kitabı:) Baya eğlenceliydi anlayacağın.Ayrıca kocaman tabancalarla su baloncukları öldürdük. Çok heyecanlandım" sene 2010 nisan ayında gördüğüm bir rüyanın ertesi günü rüyadan aklımda kalanları yazmışım bir kağıda onu buldum:D
su baloncukları ölür mü demeyin benim rüyalarımda her şey mümkün.Zira geçen gün rüyamda şövalye bir fareyi kurtardım.

lets move move move!

al sana amaç. evet kesinlikle aklıma yattı özellikle kanada, belki yeni zelanda da olabilir, japonya çok güzel olmakla beraber japonca öğrenmem gerçekten şimdilik imkan dışı:D
bir düşündümde içim bir kıpır kıpır oldu. istedim gerçekten heyecanlandım bu konu hakkında.
o yüzden hemen bir sürü şey yapasım geldi. fikirler aklıma hücum etti.

sing a new song, chiquitita

anlamını bilmeden önce de seviyordum anlamını öğrenince neden sevdiğimi anladım.
işte şiir de şarkıda böyle bir şey bilmeseniz de anlatır ne söylediğini.




17 Ocak 2011 Pazartesi

söylenecek şeyler bitmedi

umudumuzu sofralarına meze yapıp içenlere, bize yaptıklarına marka gözlüklerinin arkasından bakıp gülenlere, yüzünü üç kuruşa satan kahpelere , ve en önemlisi bu yüzsüz karaktersizleri alkışlayan , çanak tutan beyin yoksunlarına gözü dönmüşlere söyleyecek çok şey var.
çok şey varda kime söyleyeyim. orospuya yüz gerek diye boşuna dememiş atalarım. anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az demiş atalarım ben ne diyim ki kime diyim.
bu ülke vicdanını, beynini, gözünü , kulağını ne zaman aldırdı? kızılay toplu yardım dağıtırken paslı neşterleriyle benim milletimi toplu ameliyata mı aldı. herkes mi beyinsiz, herkes mi vicdansız oldu?
bu ülke her gün televizyonlarda fatmagülün kaç kişi tarafından tecavüze uğradığını izlemek için ekran başına geçerken, her gün kıçında eteklerle liseye giden kızları çocuklarına izletirken, lisede erkek ve kız çocukların arasına 45 santim yasağını getirecek kadar ne zaman bağnazlaştı ne zaman bu kadar ilkelleşti?
bu ülke ne zaman süper baba nın mahallenin muhtarlarının o sıcaklığını unutup bu yozbalığın kölesi oldu?
bu ülke ne zaman arkadaşınla iki kadeh içmek için dışarı çıkamayacağın en basitinden bir keyfi bile zina yaparmış gibi saklayarak gizleyerek yapmak zorunda kalacak duruma geldi.
tarihini, geçmişini belleğini unutan bu ülkeye diyecek çok şey var. hemde bu hale getirenlere söylenmesi gerekenden daha fazlası var. ama halkımın her şeyi ne kadar çabuk unuttuğunu okadar iyi tecrübe ettim ki ne dersen de bir kulaktan girip öbüründen çıkıyor.
yıkıntıların arasından seslerini duyurmaya çalışanları da unuttular, onları kandıranlarıda hainleride.
bir balığınkinden farksız bir havızaya sahibiz.
üç maymundan beteriz.
üniversite kampüsünde normal zamanı geçtim sınav haftasında bile çalışan bir öğrenci göremezsiniz , internetin başına geçip facebook , msn dışında araştırma yapan birini göremezsiniz, elinde kitap, dergi olan birini göremezsiniz, bir öğrenciyi gazete okurken göremezsiniz, öğrencileri klişe konuşmalarıni tartışmaların dışında bir konuda yeni bir şeyler konuşurken , sanat konuşurken , geleceğin aydınları gibi konuşurken göremezsiniz, öğrencileri bilim yaparken göremezsiniz. ah tabiki istisnalar var her zaman olacağı gibi peki ya diğerleri diğerlerinin bu dünyaya geliş amacı kuru kalabalığa eklenti olup amaçsızca yaşamak mı?
onların görevi bütün bunlardan muaf olup sadece şakşakçılık yapmak mı bir şeyden haberleri yok muş gibi davranmak mı. yada bütün bunlar aslında onları ilgilendir miyor mu?
ah tabi üzgünüm bu sizin işiniz değil değil mi? sizin bunlarla bir ilginiz yok siz sadece geçiyordunuz ve uğradınız.

16 Ocak 2011 Pazar

bende kirazları kulağıma küpe yapardım ama sona kaldıklarında artık 
yeme zevkine erişirdim:)
sabah uyandığımda ilk işim uyuşmuş kollarımı kaldırıp yumruklarımı
bütün kuvvetimle sıkmak olurdu.
sıkardım sıkardım ve ve o uyuşmuşluğu atardım .
bir kere uyandım  mı bir daha uyuyamazdım.
kalkar buzdolabından bir elma alır yerdim.
elma yoksa salatalık yoksa havuç.
sıra bu şekilde takip edilirdi.
...



15 Ocak 2011 Cumartesi

bazılarımız olduğundan güçlü görünmek zorunda dır.hatalar yaparız bazen, doğru olan la yapmak istediğimizin arasında kaldığımız için yüzümüz gülümsemeyi unutur. kırıcı ve sert oluruz. belki doğru olandır olması gerekendir ama nedense içimiz bir türlü rahat etmez.
artık neden öyle olmuştu diye sormayı bırakıyorum. ne zaman böyle oldu neden böyle oldu, neden bunları yaptın  sorularını sormayı bırakıp sadece bundan sonra ne yapacağım bu gün ne yapacağım diye sormaya çalışıyorum.
yapmak istemediklerim artık korkutmuyor eskisi kadar. sürekli bırakıp çekip gitmek istediğim şey ne orasıydı ne burası ben hep kendimden kaçmak istedim ama nereye gidersem gideyim kafamı değiştirmediğim müddetçe istediğim özgürlüğe kavuşamayacaktım. aradığım özgürlük uzakta bir yerde değildi burdaydı benim içimdeydi. her zaman öyleydi halen öyle.
kimim ben neyim, ne istiyorum.
bütün bu yaşadıklarımın ardından küllerinden doğan bir anka kuşu gibi olabilecekmiyim. süzülüp göz yaşlarımı yaraların üzerine akıtabilecek miyim. hem kendi hem de başkalarının yaralarını iyileştirebilecek miyim.
ne istiyorum ben .
onun yada bunun ne istediğini unut.
ne istiyorum ben.
ne yapman gerektiğini bir anlığına unut.
ben ne isytiyorum.
hatırla tekrardan unuttuğunu.
bul kaybettiklerini.
bulamıyorsan kaybolma çıkmazlarda.
yeniden yarat.
yeniden yaratabilirsin.
ve söyle ben ne istiyorum.
ben sadece benim. ben bir anne değilim ki kendimi çocuklarıma adayayım ve isteklerimi unutayım ben bir hükümdar değilim ki kendimi halkıma adayayım ben sadece benim o zaman daha basit olmalı.
ben ne istiyorum.

11 Ocak 2011 Salı

karın ağrısı

yok ben kesin yaptım bir eşeklik bunun başka açıklaması yok. kesin yaptım değil mi?
bugün fırça yeme günüm zaten bir fırçadan daha zarar gelmez razıyım fırça yemeği yeterki sessiz  olmasın.
sessizlik karın ağrısı , kalp spazmı yapıyor bende. yaşlı ve yorgun bedenim kaldırmakta güçlük çekiyor.
yok ben kesin eşeğim.
let me take you down couse i am going to strawberry fields
nothing is real and nothing to get hung about
strawberry fields forever....

you you you

bak şimdi bir yemek yapıyoruz diyelim ki tarifte olması gerekenler varsa ve gerekli özen gösterildiyse ne kadar güzel bir yemek olur değil mi. ama kesinlikle bir araya gelmemesi gereken malzemeleri bir araya getirdin diyelim abarttık kokoş yaptın yemeği ne oldu yemek berbat oldu.
heh insan da öyle işte. bazı bir araya gelmemesi gereken durumları getir bir araya topladığında artık bütünde insan elde etmiyorsun.ya biraz fazlası ya biraz eksiği oluyorsun.
uykusuzluk+açlık+yorgunluk+****+****+sınav+vs vs gibi durumları bir araya getirip benle toplayıncada insan elde edilmiyor.
işte o yüzden nefret edilesi davranışlar sergilemiş olabilirim zira algılarım biraz kapalıydı.
bunun en büyük kanıtı bamya yermisin sorusuna tabi dedim çünkü beynim onu barbunya olarak decode etti o anda. sonra yemeği görünce gözlerim kulaklarımdan daha güvenilirdir her zaman, ve gerçekle yüzleştim.
tek yemekten hoşlanmadığım yemektir bamyaaaaa.
 yani demem o ki ben dana olsam neyse eşek olmuş olabiliri. salak salak davranmış olabilirim. gıcıklık yapmış olabilirim. o ben değilimdim içime karakutu kaçtı.:)

9 Ocak 2011 Pazar

ınga mınga ,ah vah tüh.

hiç ağlamaya sızlama kalkmamalıyım. akılsız başın cezasını akılsız baş çeker. o yüzden bu aşırı yüklemeden ısınmaya ve yanmaya mahkum. bilgisayarımda aynı kadere eşlik etmeye mahkum tabi. ama en azından onun canı sıkılınca yeter beee deyip kendini kapatıp açamama gibi bir özelliği var ben ne yapayım o akılsız kafam kendini shut down yapamıyor malesef. yastığa başımı koysam vicdan muhasebemin faturası gözümün önünde bitiyor maliye müfettişleri gibiler aynı. neyse başa gelen çekilir deyip işime dönüyorum
hebele hebele hübele

nabuuu

biiip yasak kelime, bip yasak kelime, biiip biiip biiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiippp............
ne modern yaşam ne teknloji nede geçen yüzyıllar ilkel atalarımızdan bize miras kalan tabularımızı bizden koparamadı.
türkiyenin tarihi süreci düşünülecek olursa 80 sonrası insanların korkudan bir şeyler anlatırken üstü kapalı anlatmakta ustalaşması da mirasımızı oldukça zenginleştirdi diyebiliriz.
tabu da gittikçe ustalaşıyoruz.
sadece ve sadece anltmak istediğimizi anlatamıyoruz. yasak çünkü.
bunları söylemem bile yasak aslında.
biiiiiiiiiipppppp.

güzel benzetim

when harry met salad diye bir site gördüm tabiki bana when harry met sally'i çağrıştırdı büyük ihtimalle site sahibinin de buradan esinlendiğine şüphe yok.
ama bir açıdan bakınca oldukça tutarlı bir bezetim olmuş.ne kadar salad ın sonu sally den vahim olsada:D

6 Ocak 2011 Perşembe

zaten küçük dilimi sen yiyeceksin büdü:D

bir tatlı name almaya geldik ......

işte susam sokağı....

Yoksa bu gördüğüm  master qui gon jin mi :D
güzel bir uyku gibisi varmıdır ya .
Vardır o güzel uykudan sabahın aydığınlığında uykunu almış vaziyette uyanmak:)
O kadar uzun zamandır uyumuyormuşum ki adam akıllı meğer rüya görmeyi unutmuşum.
Rüyam güzel olduğu kadar bir o kadar da öğretici idi. ben konuşmak çatır çatır ingilizce bir ara:)
nasıl bir bilinç altım var anlamadım arkadaş demekki ilk okuldan beri verilen bir türlü su yüzüne çıkamayan yılların birikimi kendini gece rüyalarda gösteriyor ne diyim:D
bir ara uykum bölündü arkadaş gelmişti yanıma bir şeyler sordu ona ingilizce cevap verdim rüyanın etkisi ile sonra bir uyandım duruma zorlamam gerekti kendimi:D
hazır rüyalardan laf açılmışken dün bir rüya daha gördüm ama bu daha çok gündüz gündüz kaloriferin dibinde sızma eylemi sonrasında gerçekleşen gündüz düşleri gibiydi.
ama oldukça gergin bir ortamdı. rüyamda şu anki halim seyrederkene ankara hukuk fakültesini kazandığımı öğreniyorum:) oldukça ilginç olması bir yana.
rüyamda yanımda ne kadar kişi varsa anam babam arkadaşım sevgilim herkez bu konuda inanılmaz sevinçli.
çıldırıcam ben ama. ya ne saçmalıyorsunuz diyorum olurmu öyle şey niye gidiyim oraya ne işim var burada iyi diyorum ama herkez gülüyor suratıma ya ne güzel kazanmışın git orda oku diyorlar.
çıldırtıyorlar beni.bir de sevindirikler ki temelli gerdiler beni. ben sokaklarda yürüyorum ordan oraya koşturuyorum otobüslere tramvaylara biniyorum . her  gittiğim yerde sevinen bir tanıdık karşıma çıkıyor.
ve onları ikna edemeden ben gene başka bir yere geçiyorum.

.

3 Ocak 2011 Pazartesi

kendimi kitaplarıma gömmüş durumdayım. dışarıda ki soğuk havaya rağmen odamda kaloriferin bütün sıcaklığını hissedebildiğim miderimde , odamın sevdiğim bütün özelliklerini görebilecek şekilde oturarak kitap okudum. bütün hafta sonu neredeyse uyumak ve yemek yemek dışında yaptığım şeyi böyle dile getirebiliriz. kitap tan mola verdiğim zamanlarda projelerimle uğraştım. kimileri bunun delilik olduğunu düşünebilir. ama huzur veriyorsa, tanıdık eski bir kokuyu duyduğunuz daki o hissi veriyorsa neden deli olmaktan gocunayım ki.
çünkü  bunda kötü bir yan göremiyorum:)kesinlikle şu anda şu yazıları yazdığım bu oturduğum köşeye aitim:D
ve sadece bu köşe değil bu köşeden görebildiğim sıcaklığını hissedebildiğim heyşeye aitim.
yerde ki kilimim, içinde kitaplarımı, cdlerimi, hatıralarımı barındıran kalender gösterişsiz kitaplığım, duvara yaslanmış elime aldığımda avalara uçtuğumu hatırladığım gitarım, duvardaki ağaç dalından sarkan ipte sallanan iki çocuk figürü, mantar panom ve üzerinden bana gülümseyen iki küçük kız, hem aynı hemde bir o kadar farklı iki küçük kız:), gerçekten inanılmaz derecede rahatsız, insanı fıtık edebilecek yatağım onun altından gözüken üzeri uykusuz karikatürleri ile kaplı içi ıvır zıvır dolu kolim, bir yanda kızların doğum günü hediyesi olan tuvalim ve ismini sürekli hatırlamakta zorlandığım tuvali üzerine koyduğun tahta sıpamsı şey:D , üzerinde lila çiçekler olan beyaz zarif saksım ve içinde baharı bekliyen orkidem....
bir tek şey eksik.
üstü silme tarçınlı sahlep ve dışarda kar:)

2 Ocak 2011 Pazar

bütün samimiyetimle yemin ederim ki hayırlı bir şey düşünmüyorum!

karar verildi. fikir akla düştü. gerçekleşmeyi bekliyor. artık gerginlik azaldı.
kapanışta açılırım:)
ve o zamana kadar muziplik tamamlandı!