Karakoy’den Tunel’e dogru cikarken tesadufen gordum bu mekani. Mesrutiyet caddesi uzerinde Galata kulesi ile hemen hemen ayni hizada sagda kucuk bir dukkan. Zaten vitrini gordukten sonra iceri girmekten kendimi alikoyamamiyorum. Ilk etapta raflarda ve askilarda ki tisortler ve aksesuarlar gozume carpiyor, hemen sonra adeta bir kimya labaratuarini andiran kahve makinenelerinin oldugu kismi goruyorum ve bir kahve soyluyorum. Fakat daha once gormedigim bir yontemle yapiliyor filtre kahve, bu yuzden biraz beklemem gerektigini soyluyorlar. Icimden insan boyle bir dukkandan cikmak icin neden acele etsin ki zaten diyorum ve sorun olmadigini soyleyip basliyorum iceriyi gezmeye.
Bu esnada bana kahve yapan bayanla dukkan hakkinda konusuyoruz. Dukkan acilali 8 ay oldugunu ve dukkandaki tasarimlarin Fatih Dagli tarafindan yapildigini ogreniyorum, ben bu arada 8 ay boyunca nasil olur da burayi farketmem diye kendime kiziyorum. Iceride satin alabileceginiz urunlerin yaninda mekanin tasarimi, dekorasyon icin kullanilan tablolar, cizimler, esyalar o kadar guzel ki hepsini alip goturmek istiyorum. Ve bu sekilde, guzel kahve ve arka fonda calan guzel muziklerin de etkisi ile yaklasik yarim saat belki daha fazla sure sonra dukkandan cikiyorum, tabi ki yakin zamanda tekrar gelmek uzere.
Istanbul’un karmasasi ve Istanbul’da zamanin ne kadar hizli aktigi ile iligili insanlarin (zaman zaman benim bile) sikayetleri Galata kulesinin dibinde ki bu kucuk dukkanda yersizlesiyor. Cunku kasasinda kapiya kadar kuyruk olan, kahvenizi 5 dakikada aldiginiz, adim basi subesi olan kahve dukkanlarinin aksine burada aceleniz yok. Ve en onemlisi icinde sanat var.
Uzun lafin kisasi, gidilip gorulesi, icinde zaman gecirilesi bir mekan
Çok güzel olmuş, ellerine sağlık. mikemmel
YanıtlaSil